Topraklarımızın Durumu Konusunda Dürüst Olalım!

Her beş saniyede bir, kabaca tarif edecek olursak bir futbol sahası büyüklükte toprak aşınmaktadır. Bu oldukça endişe verici olan bir gerçektir. Dünya nüfusu arttıkça, bu büyüyen soruna dair farkındalık yaratma ihtiyacını yeniden teyit etmek gerekiyor. Bu doğrultuda, organik yaşamı hayatımızın bir parçası haline getirmek, tercihe bağlı değil zaruri bir durum olmalıdır. Organik olmak, toprak erozyonunu sona erdirmeye ve dünya çapında çok ihtiyaç duyulan toprak restorasyonunu hızlandırmaya yardımcı olabilir.

Rüzgar, yağmur ve endüstriyel tarım teknikleri ne yazık ki toprak erozyonunu hızlandırıyor. Yoğun tarım, toprak işleme, tekli mahsul, aşırı otlatma, kentsel yayılma, ormansızlaşma ve madenciliğin tetiklediği erozyon, toprak erozyonunun hızlanmasına katkıda bulunuyor ve bu da % 50'ye varan mahsul kayıplarına neden olabilir.

Topraklar, gıda tedarikimizin % 95'inin bağlı olduğu yenilenemez bir kaynaktır. Sağlıklı topraklar, biyolojik çeşitlilik ve gıda güvenliği için hayati bir öneme sahiptir. Ayrıca sağlıklı topraklar iklim değişikliğinin azaltılmasında da temel bir rol oynarlar. Örneğin, Avrupa'ya bir göz attığımızda, her yıl 1 metre (3.28 fit) derinlikte, büyük bir metropol olan Berlin büyüklüğünde bir alanı kaybettiğimizi görüyoruz. Bu, çiftçilere yaklaşık olarak 1,2 milyar avroya mal olmaktadır. Dünya genelinde tarım arazilerinin önemli alanları da tuzlanma ve çölleşmeyle karşı karşıyadır ve Avrupa topraklarının % 32-36'sı da sıkışmaya karşı oldukça hassastır. Arazi ve toprak bozulmasının iklim değişikliği üzerinde önemli etkileri vardır ve bu durum Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine ulaşma çabalarını büyük ölçüde baltalamaktadır.